GÖLYAZI’DA BİR GÜN
Karavan yolculuğumuz sırasında rotamıza Gölyazı’yı ekliyoruz.
Burası ülkemizin görülmesi gereken şirin beldelerinden biri…
Fotoğraflardan görür, “Ne güzel bir ada” diye düşünürdüm.
Sıcak, sevimli, korunaklı, resimde çizilmiş gibi…
Gölyazı’da Sabaha Uyanmak
Balıkesir-Bursa yolunda gece “Gölyazı” tabelasını görüp, bir hayli de yorgun olunca, köprüyü geçip, göle hâkim bir noktada uykuya dalıveriyoruz. Sabahın ilk ışıklarıyla kuş seslerine uyanıyoruz. Pencereyi araladığımda Uluabat Gölü’nün tatlı suyuna “günaydın” diyorum.
Uluabat Gölü
Gölde Flamingolar görüyoruz, tatlı tatlı geziniyorlar.
Burası, çeşitli kuşların, ördeklerin uğrak yeri.
Tamamı SİT alanı olan ve bağlı olduğu ilçeye adını veren “nilüfer” çiçekleriyle süslü Uluabat Gölü’ne karşı sabaha uyanmak, doğrusu bize pek keyifli geliyor.
Kayığına binmiş balığa çıkan yaşlı çift, yanı başımızda bizi gölgeleyen ulu çınar, fırından çıkan taze ekmek kokusu, Uluabat Gölü”nden sonra Gölyazı’nın bize ilk “merhabaları” oluyor.
Göl kenarında masamızı kuruyor, Allah ne verdiyse kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltının ardından çocuklar bisikletle ada turuna çıkıyorlar.
Ben ağaç altında, göl manzaramla kahve keyfi yapmak istiyorum.
Sonrasında bu güzel adayı sabah sakinliğinde adımlamaya başlıyoruz.
Gölyazı, Küçük, Mütevazı Bir Anadolu Kasabası Kıvamında
Oldukça Gerilerden Gelen Bir Tarihi Var
Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Uluabat Gölü kıyısında yer alan küçük balıkçı köyünü görmek için yollara düştüğümüzde bir yandan da Gölyazı’yla ilgili bilgileri okuyorum:
Uluabat Gölü’nün kuzeyinde iki yarımada, içinde de farklı büyüklüklerde 11 ada bulunuyor.
Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumların yaşadığı köyde, günümüzde Selanik’ten mübadele yolu ile gelmiş Türkler yaşıyor.
Türklerle Rumların ortak tarihinin harmanlandığı bir belde burası.
Gölyazı halkı geçimini tarım, balıkçılık ve turizmden sağlıyor.
Köye girişte sol yanda kalan tepenin arkasında antik bir kent var.
Bölge, tamamen SİT alanından oluşuyor.
Antik çağda “Apolyont” olarak bilinen Gölyazı, Bursa’nın en zengin antik yerleşim yerlerinden biri.
Derin bir yarımadanın üzerinde kurulan adanın tarihi M.Ö. 6.yüzyıla dek uzanıyor.
Yerleşim yerinde ve Uluabat Gölü üzerindeki Alyos ve Manastır adalarında Bizanslılardan kalma ören yerleri var.
Kız Adasındaki Apollon Tapınağı, antik tiyatro kalıntıları ve birçok ilgi çekici kalıntı bulunuyor.
Ağlayan Ağaç (Ağlayan Çınar)
Adayı karaya bağlayan köprünün yanındaki asırlık “Ağlayan Çınar” ve çevresi göl manzaralı çay bahçeleriyle çevrili.
Yaklaşık 800 yıllık yaşıyla gelip gidenleri karşılayan bu canım çınar ağacı özel koruma altına alınmış.
Haftanın bazı günlerinde gövdesinden akan kırmızıya benzer sıvı nedeniyle ismi “ağlayan ağaç” olarak söylenir olmuş.
Gölyazı İnsanı Güleç, Yardımsever ve Candan
Köy kahvesi, küçük bir fırını, bakkalı, manavı…
Tezgâhını güne hazırlayan balıkçılarla, açık havada çay bahçesinde oturan amcalarla selamlaşıyoruz.
Yıllardır orada küçük bir karavanda yaşayıp, bisiklet kiralama işinden ekmeğini kazanan güler yüzlü ablayla konuşuyoruz ayak üstü.
Anlatmaya başlıyor; “Burası eskiden Rum köyüymüş, mübadeleyle bizler Makedonya’dan buralara geldik, yerleştik, yıllardır da çalışıp duruyoruz işte.
“Gölyazımız çok güzeldir, her yerini gezin yavrum…”
Gölyazı Sokaklarını Dolaşmak Keyifli
Eski Rum evlerinin bir kısmı hâlâ ayakta.
Yer yer Arnavut kaldırımlı dar sokaklarını adımlamak keyifli.
Şöyle bir başınızı kaldırdığınızda direklerin tepesinde leylek yuvaları görüyorsunuz.
Bazılarında leylekler var.
İkili, tekli…
Minicik evinin önünde “ağ” ören teyzeyle sohbete duruyoruz biraz.
”Biz manavız” diyor. “Manav buranın yerlisine, ovalılara denir, burada muhacirler de var, işte hepimiz kaynaştık yaşıyoruz.”
“Can durmuyor yavrum, diyor, böyle ağları örüveriyorum, amcanla balığa da çıkıyoruz.”
Ağlayan Çınarın aşağılarına doğru indiğimizde Tombul yanaklı, sevimli bir oğlan bizimle sohbete duruyor:
“Karavancılar ilerideki tepeye çıkarlar, manzara çok güzeldir, şöyle ilerleyin, bakkalı görünce ona tekrar sorun, size yolu gösterecektir” diyor tatlı tatlı gülümseyerek.
Tombik elleri bir o yana bir bu yana bize yol tarifi yapıyor.
Teşekkür edip yürüyoruz. Ağlayan Çınarı geçince dondurmacılar, küçük balık lokantaları, hediyelik eşya satanlar yol boyu devam ediyor.
Açık hava çiçekçisi bile var. Boy boy kaktüsler, sukulentler, neler neler.
Bir küçük saksı “arapsaçı”na, “gel benimle” diyorum.
Kucağımda arapsaçımın minik yapraklarını seve seve şimdi “kültür evi” olan eski kiliseyi geziyorum.
Burada zaman zaman sanatsal etkinlikler düzenleniyormuş.
Kartpostal güzelliğindeki bu adacığı, seviyoruz.
İnsanlarını.
Ağlayan Çınarını.
Uluabat Gölü’nün manzarasını…
Heybemizde bir dolu anı, güzel insan, güler yüzle yola devam ediyoruz…
DİLEK TUNA MEMİŞOĞLU
MY CARAVAN TRAVEL ARTICLES ONE DAY IN GÖLYAZI
During our caravan journey, we add Gölyazı to our route.
This is one of the charming towns of our country that must be seen…
I used to see it in the photos and think, “What a beautiful island”.
Warm, cute, sheltered, like drawn in a picture…
Waking Up in the Morning in Gölyazı
On the Balıkesir-Bursa road, when we see the “Gölyazı” sign at night, we cross the bridge and fall asleep at a point overlooking the lake. We wake up to the sounds of birds in the first light of the morning. When I open the window, I say good morning to the fresh water of Uluabat Lake.
Uluabat Lake
We see Flamingos in the lake, they are walking around sweetly.
This place is frequented by various birds.
Waking up in the morning to Uluabat Lake, which is adorned with the “water lily” flowers, which gives its name to the district to which it is connected, is quite pleasant for us.
The old couple going out fishing in their boat, the great plane tree shadowing us next to us, the smell of fresh bread coming out of the oven, are Gölyazı’s first “hello” to us after Uluabat Lake.
We set our table by the lake, we have our breakfast with whatever Allah has given us. After breakfast, the children go on a tour of the island by bicycle.
I want to enjoy coffee under the tree with my lake view.
Then we start to step on this beautiful island in the morning calm.
Gölyazı Has The Consistency Of A Small, Modest Anatolian Town
It Has A History That Goes Back A Very Long Time
When we hit the road to see the small fishing village on the shores of Uluabat Lake in Bursa’s Nilüfer district, I read information about Gölyazı:
There are two peninsulas in the north of Uluabat Lake and 11 islands of different sizes.
In the village where Greeks lived until the War of Independence, Turks who came from Thessaloniki through population exchange live today.
This is a town where the common history of Turks and Greeks is blended.
The people of Gölyazı earn their living from agriculture, fishing and tourism.
There is an ancient city behind the hill on the left at the entrance to the village.
The region consists entirely of protected areas.
Gölyazı, known as “Apolyont” in ancient times, is one of the richest ancient settlements in Bursa.
The history of the island, which was founded on a deep peninsula, dates back to BC. It dates back to the 6th century BC.
There are Byzantine ruins in the settlement and on the islands of Alyos and Manastır on Lake Uluabat.
There are Apollon Temple on Kız Island, ancient theater ruins and many interesting ruins.
Weeping Tree (Crying Sycamore)
The century-old “Crying Sycamore” next to the bridge connecting the island to the land is surrounded by tea gardens with lake views.
This dear plane tree, which welcomes those who come and go with its 800-year-old age, is under special protection.
It was called the “weeping tree” because of the red-like liquid flowing from its trunk some days of the week.
People of Gölyazı Güleç, Helpful and Friendly
Village coffee shop, small bakery, grocery store…
We greet the fishermen who prepare their stalls for the day, and the uncles sitting in the open air tea garden.
We are talking with the smiling sister who has been living there for years in a small trailer and earns her living from the bike rental business.
He begins to tell; “This was a Greek village in the past, we came here from Macedonia with the population exchange, we settled here, we have been working for years.
“Our lake is beautiful, travel all over it, my child…”
It’s Pleasant To Wander The Streets Of Gölyazı
Some of the old Greek houses are still standing.
It is pleasant to walk the narrow streets with cobblestones in places.
When you raise your head, you see stork nests on the top of the poles.
Some have storks.
Double, single…
We stop for a little chat with the aunt who is knitting a “net” in front of her tiny house.
“We are the grocery store,” she says. “The locals of the greengrocer are called the people of the plains, there are also immigrants here, here we are all living together.”
“I can’t help it, dear” she says, “I spin the nets like this, and we go fishing.”
When we go down to the crying plane tree, a cute boy with chubby cheeks stops to chat with us:
“Caravans go up to the hill ahead, the view is beautiful, go ahead, when you see the grocery store, ask him again, he will show you the way,” he says, smiling sweetly.
His chubby hands are giving us directions from side to side.
We thank you and walk. When you pass the Crying Sycamore, ice cream shops, small fish restaurants and souvenir shops continue along the way.
There is even an outdoor florist. All sizes of cacti, succulents, what’s what.
“Come with me” I say to a small flower pot “tangle”.
I happily visit the old church, which is now a “culture house”, with the tiny leaves of my tangle in my lap.
Artistic events are held here from time to time.
We love this postcard beautiful işlet:
Their people,
Crying Sycamore,
The view of Uluabat Lake…
We continue on our way with lots of memories, beautiful people and smiling faces in our bags…
DİLEK TUNA MEMİŞOĞLU